Selamlar, selamlar. Kaptan pilot Öz konuşuyor.
Ahh ahh konu başlığını görenler beni linçlemek isterlerse çok haklılar. Zira daha iki önceki yazımda 'suluboyaya neden başlayayım yeaa, N yapıyor işte ne güzel' diyerekten ahkam kesmiştim. Nasıl da tükürdüğümü yaladım görüyor musunuz dostlar! Ama bir bilseniz ne masum düşüncelerle nasıl bir naiflikle başladım ben bu sevdaya… Vallahi alnımdan bile öpersiniz.
Öyleyse size bu işlere nasıl bulaştığımdan bahsederek başlayayım bu yazıya. Bir gün ben sevgili N’e aralıksız bir şekilde beğendiğim suluboya çalışmalarını gönderiyordum. ‘’Bunu bana yap köpeğin olayım, bunu bana yap yollarına halı diye sereyim kendimi, noooolluuuuuurrr’’ diye kuzumu darlarken ona da bir sinir gelmiş olacak ki ‘neden hep ben yapıyorum kardeşim, neden bir kere de sen bir şey yapmıyor ve bana hediye etmiyorsun’ diye atarlandı. O an benim beynimde bir ampul yandı. Bu konuşma Mayıs başı gibi yapıldı ve N’in doğum günü ne zaman dersiniz? BİR AY SONRA! Sonra ben dedim ‘ulan Öz, ayağına fırsat geldi’. N’e alacağımız hediyenin yanında el emeğim olan bir şeyler ekleme düşüncesi beni çıldırttı. Tabi o zamanlar suluboyayı bir ay içinde inanılmaz prof olacağım bir şey olarak görüyordum. Ahhh hayaller ahhh…
Neyse efendim kararımı verdim. Ama şöyle bir sıkıntı var ki kaliteli suluboya malzemesi denilen şey epey pahalı. Ben de bu hobiyi yapabilecek miyim, sevecek miyim bilemediğimden büyük bir bütçe ayırmalı mıyım bilemedim. Sonra okuduğum birkaç blogda bunu düşünmeyin ve elinizde ne varsa başlayın dendiğinden bundan vazgeçtim ama elimdeki suluboyayı bulamadım. Yani o sırada bulamadım, suluboyayı ilerlettikten sonra buldum ama artık benim için gereksizdi. Onu da bırakayım yine de, Renart'ın 12'li suluboyası.