12 Kasım 2023 Pazar

30 Olmak? Kilo vermek? Van'da bir sene daha? Tofu?

        Selamlar, kaptan pilot Öz konuşuyor.

        Bloga o kadar zamandır uğramıyorum ve o kadar uzun zamandır aklıma gelmiyor ki, senelerdir yazdığım iyi ki doğdum serisini yazmadığımı fark etmedim bile. (Yalan, yazmamak için kaçtım. Kendim yazmadığım için N'i de darlayıp yazdıramadım.)

        Son yazmamın üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen tüm hayatım yön değiştirdi desem yeridir. Öncelikle bir güzel haberle başlayalım. Doğum günümden sonra 30 yaşımın şerefine kendime doğum günü hediyesi olarak tüp mide ameliyatı ve kilo verme sürecine girdim. Doğum günü yazısının gelmemesinin en büyük nedeni de budur aslında. 18 Haziran'da İstanbul'a döndüm ve 19 Haziran'da ameliyat oldum, doğal olarak ne doğum günü kutlamaya ne de başka bir şeye halim yoktu. Neyse efenim bu ameliyat sürecimi elbette Gamga ve N'in evinde geçirdim ve prensesler gibi bakıldım. O günden beri de 24 kilo verdim ve vermeye de devam ediyorum. 
       
         Şimdi de bir kötü haber. Bu sene doğu görevim bitti ve tayin hakkım doğdu. Ama bizden önce hem depremzede öğretmenlere iki tayin yapıldı hem de seçim vaadi olan ve çok güzel okullar açılan bir ilk atama yapıldı. Bu nedenle önümüze açılan tayin listesi son yılların en bombok tayin listesiydi. Yine de yazılacak yerler vardı, onları yazdım. Ama tabi puanım çok düşük olduğu için hiçbiri gelmedi ve Van'da bir seneye daha mahkum edildim.

         Ve sırada tekrar iyi haber. Tüm depresyonumla Van'a dönmüş kendimi oradan oraya savuruyorken Gamga ve N bir avmde ölmek üzere olan bir kedi buldular. Neyse benim minnak kalplilerim hemen veterinere götürüp tedavisine başladılar. Bebeğimiz bir ay veterinerde iyileşmek için elinden geleni yaptı ve iyileşti. Bu süreçte Gamga ve N sahiplendirmek için ellerinden geleni yapsalar da yavrumuza bir yuva bulamadılar. (ÇÜNKÜ KADERİNDE BEN VARDIM.) Neyse artık veterinerden çıkmalı ve bir yuvaya gitmeli ya da sokağa dönmeliydi. Sonra ben N'e "neredeyse ben Van'dan gelip alacağım" şeklinde yol yaptım ama çok mantıksızdı. Sürekli seyahat ediyordum ve zor bir hayatı olacaktı. Ama sonradan tek çaresi sokak ya da ben olunca Gamga, N ve ben bir facetime görüşmesi yaptık ve Tofu'şumu gidip almam için tüm planlamalar yapıldı. Veee İstanbul'a gidip Tofu'yu alıp evimize getirdim. Bambaşka bir hayat açıldı önümde. İnanılmaz bir şey, onsuz zamanım nasıl geçiyormuş inanın bilmiyorum. (ŞU AN YANIMDA UYUYOR VE KAFASINI ISIRMAMAK İÇİN KENDİMİ ZOR TUTUYORUM.)

          

30 yaşımda hayatımı devam ettirmemi sağlayan güzel kızıma ve güzel kızımla yollarımızı kesiştiren Gamga ve N'e minnettarım. Sizi seviyorum güzellikler <3

9 Mayıs 2023 Salı

KAYIP

 


Başlık o kadar derin ki benim için altını doldurmakta çok zorlanacağımı hissederek yazacağım yazımın devamını. 

(Belki silerim bu girişi)

Başarısız girişimden de tahmin edeceğiniz gibi ben N. 

Kaybolansa Karabüşümüz. 

Hayatımdaki ilk kaybım değil ama canımı en çok acıtan kayıp olabilir sarı gözlü 3kilo 100 gramlık fip hastası kara kedimiz Karabük. İlk kez bir canlının sorumluluğunu bu kadar üzerimde hissettim ve ne kadar yürekten dilersem dileyeyim, o ne kadar direnirse dirensin bu hastalığa onu yaşatamadık... Tam oldu bu sefer iyileşti derken, onunla ilgili gelecek planları yapmanın stresi içine girmişken geldi haberi. Geleceğe anı olması için -unutacağımı sanmasam da- insan unutur sonuçta diyerek birazcık Karabüşten bahsetmek istedim.

Veterinerin asla adını kabullenmek istemeyip her seferinde farklı bir isimle bahsettiği Karamürsel ya da Karagül ya da Karagümrük... Gamganın Karabük Sarıgözü, babamın Karadutu, ofisteki bazı arkadaşların Karamiki, benim Karabüküm ya da karabüşüm. Hepimiz şekilci ve ırkçıyız hemen ortaya çıktığı üzere ama bu konuyu kara karga minvalinde atlatmamızı dilerim. 

Bu kara leydimiz geçen yıl ofise dadanmış tek dişi kırık, ağzını açıp miyavlasa da sesi çıkmayan, kulağının duymadığına inandığımız, hep ağzı ve burnu akan, soğuk günlerde kafasını ofis camına dayayıp minik kara burnuyla sıcak nefesiyle ofis camına minik buhar izler bırakan bir kedi. Her gün gelir bir kap mamasını dişleri kesmediği için diliyle ağzına götürüp tek seferde yutmak suretiyle büyük bir iştahla yiyip biraz da kendini sevdirdikten sonra giderdi. Sonra bir ara ortadan kayboldu ve ben öldüğüne neredeyse emindim. Sürekli kafamda senaryolar kurup "zaten kulağı da duymuyor kesin araba çarptı" "bir yerde sıkışıp kaldı sesi çıkmıyor miyavlayamadı" diye hayatımdaki herkesi darlamaya başlamıştım. Ne kadar süre geçti şimdi hatırlayamıyorum, çünkü insan ne kadar unutmam da dese hayatın akışına kapılıp gündelik dertlerinin peşine düşüyor. 


Bir gün çıkıp geldi ama Karabük. Tanıyamadım başta çok zayıflamıştı. Sokak hali aç kaldı kesin diye düşündüm hemen mama verdim, aynı iştahla yedi. Ertesi gün yine geldi. Ertesi gün de. Artık tekrar aramızdaydı. Ama ağzı burnu eskisine göre daha sümüklüydü, geçer dedim geçmedi. Bir gün ayağını yaralayıp geldi kan bulaşıyordu bastığı yere. Tuttuğumuz gibi veterinere götürdük antibiyotiklerini oldu, testlerini yaptırdı, röntgeniydi muayenesiydi taş gibi diyerek ayrıldık ordan. Bu olaydan sadece iki ay sonra Karabük şimdiye kadar görmediğimiz bir perişanlıkta geldi kapımıza. Tekrar tuttuğumuz gibi veterinere götürdük ve malesef bu sefer test sonuçları iyi değildi. "Fip" yüksek ihtimalle dedi veteriner ve acilen tedaviye başladık. Paralar topladık, ruhsatsız ilaçlar peşine düştük, yeter ki iyi olsun diye her denileni yapmaya hazırdık.

Ama ikinci gün ilkinden de beterdi.

Üçüncü gün daha kötü.

Dördüncü gün toparlanıyor galiba dedik. Veteriner belli olmaz umutlanmayın dedi.

Beşinci gün herkesin yüzü gülüyordu.

Altıncı gün Karabükün sağır ve dilsiz olmadığı ortaya çıktı, ağzındaki yaralar iyileştikçe bize güzel sesini bahşetmişti.

Yedinci gün serumu çıktı enjeksiyon ilacı bıraktı ama kapsül tedavisi devam ediyordu.

 Sekizinci, dokuzuncu, onuncu gün beni karabüke yuva bulma stresi sarmaya başlamıştı.

Onbirinci gün haberi geldi. Karabük mamasını yedikten sonra aniden kriz geçirmiş, yoğun bakımla normalize etmişlerdi ama çok geçmeden yinelemiş ve onu kaybetmiştik.

Hiç kimseyi hiçbir şeyi düşünmeden ağladım.

Sadece ağladım.

Titreyerek ağladım.

Durup durup ağladım.

Sigara içerek ağladım.

Sandviçimi yerken ağladım.

Metroda ağladım.

Ofiste sevmediğim insanların omzunda ağladım.

Psikoloğumun karşısında ağladım. Uyudum uykumdan uyanıp yine ağladım. 

Ağlamak yetmiyordu.

Hayatın haksızlığını düşünüp Karabükün yaşayamadığı ömrü düşünüp gamganın kollarında ağladım.

Taziyeleri kabul ettim.

Karabükün tedavisi için en az benim kadar uğraşan arkadaşlarımla sarılıp ağladık.

Bütün bu süreçte Karabükün vasisi olduğumu daha çok anladım. Benden soruluyordu o. Onun yokluğunda da benim nasıl olduğum soruluyordu bana. Düşününce hüzünlü bir mutluluk veriyor bu. Bir canın sorumluluğu bendeydi. Yetmedi gücüm tutamadım hayatta ama yaptım elimden geleni biliyorum. Daha çok gelseydi onu da yapardım biliyorum. Sadece 11 günlük mücadelesiyle bile kalbimin çok kıymetli bir yerine gururla yerleşti minicik bedeniyle. Ölü bedenini görmek dehşet verir sandım ama o an onu sadece öpmek istedim, bir kere daha ben dokunur dokunmaz mırlasın istedim. Şimdi kabullendim. O artık yok. Onun gibi binlerce kedi var ama. Güzel bir hayatı hakeden binlerce ihtiyaç sahibi kedi. Bir o kadar da iyi insan olduğuna inanıyorum. İnanmak istiyorum.

Ben o gün yaşadığım acıyı da unuturum biliyorum. Buna programlanmışız, kötüyü sil, acıyı unut, sadece yaşamaya devam et. Ama unutmak istemiyorum. O masum sarı gözlerini unutmak istemiyorum. Unutmamak için de yazmaktan başka çarem yok. 

Seni hep seveceğim Karabük.