Gamga, Öz ve hatta Büyük Ava'nın da yazdığı konuda yazmaya geldim.
'Kısaca' hayatımdan özet geçmeyeceğim bu sefer. Yazılarım çok uzunmuş
ÖYLE DİYORLAR.....
NE OKUYORUM?
Netflix hayatımıza girdiğinden beri -savol Öz- daha az okuyorum bu bir gerçek. Bir de toplu taşımadaki yolculuk süremin azalması ve bu sürenin hepsini konserve kutusundaki sardalyalar gibi geçirdiğim için okur yazarlığım baya düştü malesef.Bülbülü öldürmek- Harper Lee
Utanarak söylüyorum bu yaşıma kadar henüz okumadım. Fakat her kitabın her filmin kaderde okunması-izlenmesi gereken bir zaman vardır ve göklerden gelen bu karara karşı koymamalıyız diyerek kendimi teselli edeceğim.
Henüz kitabın arka kapak yazısını, yazarın kronolojisini ve ithafını okudum bkz.
"Sevgi ve şefkatleri için Bay Lee ve Alice'e"
Kendisini tavsiye etmek diye bir şey haddime olmadığı gibi okuyanlar övünsün okumayanlar okusun diyerek noktalıyorum.
Dokuz Öykü- J.D. Salinger
Ulan.... ulan! Bayılıyoruz kendisine. Zaten öykü düşkünüyümdür bir de Salinger yazınca, Glass ailesinden tanıdıklarımızı da öykülerinde bulunca okurken kendinizi yavaşlatmak için ekstra çaba sarfetmeniz gerekiyor. Ben öyle yaptım yani.. Bir çırpıda okumamak için ekstra çaba gösterdim, günlerce çantamda gittiğim her yere götürdüm. Sonunda da kaçınılmaz olarak bitirdim. Genel olarak bahsetmem gerekirse Salinger'de en çok hoşuma giden şey uzun uzun betimlemelere girmeden mekanı, kişiyi o kadar başarılı bir şekilde okuyucuya aktarıyor ki 10 sayfalık öyküde bu kadar duyguyu, bilgiyi nasıl verebiliyor diye şaşıp kalıyorsun. Öyle bir konsantre dil ve saygı duyulası bir yetenek. Kitapta da bazıları Glass ailesinden olan toplamda dokuz öykü var. Beni en çok etkileyen öykü Sarsak Dayı Connecticut'ta ve Muz Balığı İçin Harika Bir Gün oldu.
Çavdar Tarlasında Çocuklar, Yükseltin Tavan Kirişini Ustalar, Franny ve Zoey diğer kitapları. Şiddetle hayatımıza girmesi gereken bir yazar Salinger ve onun Glass ailesi karakterleri. Onlardan öğreneceğimiz çok şey var.
Otostopçunun Galaksi Rehberi- Douglas Adams
Laf olsun diye yazıyorum. Başladım ama devam edemedim. Bunun sebebi epub olarak okuma çabasına girmem (satın almadan böyle bir kaçakçılığa dahil olmam vicdan azabı falans) Bir de dilinin dalga geçer formatta olması bir miktar yormuş olabilir beni ve sarsılmaz inancım doğrultusunda okuyamamdaki sebep olarak son kanım da "henüz vakti gelmemiş" olması.
Renksiz Tsukuru Tazakinin Hac Yılları- Haruki Murakami
Bir kaç Murakami okudum esasında fekat son okuduklarım arasında beni en çok etkileyen Tsukurucuğum oldu. Yine okurken Japonyanın tren hattını ezberleyebileceğiniz, kahramanımız yüzerken kendinizi havuza atmak isteyeceğiniz Murakami klasikleriyle bezeli bir kitap. Sarsılmaz bağlarla bağlı beş kişilik bir arkadaş grubunun bir anda bir parçasını dışarda bırakması ve bu aforoz edilen arkadaşın sebebini bilmeden yıllarca hayatta kendini bir yere koyamaması ve sonunda gerçeklerin peşine düşmesi olarak özetlenebilir konusu. Bu kitap gençliğimde yaşadığım saçma sapan olaylar örgüsünü bana anımsattığı için okumakta zorlandım başta ve onu bayağı bi' içselleştirdim. Sonra bir solukta bitti tabi. Güzeldi. Benim için de alternatif bir sondu. Zira ben kendi olayımı askıda bırakmak suretiyle sonlandırdım.
Bu arada Murakaminin okuduğum diğer eserleri ise Sputnik Sevgilim , 1Q84 ve Karanlıktan Sonra.
Karanlıktan Sonra da efsaneler arasında yerini aldı benim için. Abla-kardeş sorgulaması yaşattı. Sonra geçti...
NE DİNLİYORUM?
Hooverphonic- Vinegar and SaltHooverphonic- Amalfi
Fisherspooner- Never Win
NE İZLİYORUM?
Netflix ve Netflizxteki her şey. Kaptan pilot Öz gibi konuştum.
Aslında her şey demeyelim. Gıccık bir insan olduğum için popi şeyleri izlemiyorum. Bilinçli bir çaba değil sadece bir şekilde yapmayıveriyorum işte. Arkadaş ortamlarında konusu geçince de uzaklara bakıyorum. Neden bilemiyorum..
Şimdi netflixten bakıp neler izlediğimi siz sevgili okurlarıma aktaracağım (umarım gerçekten varsınızdır..gözyaşı...gözyaşı)
Baktım.
Aktarıyorum.
Tabi ki linç filtrelerinden geçirerek.
Çünkü iflah olmaz bir k-drama izleyicisiyim. Hem de bu yaşıma kadar kati suretle reddedip konuşulan ortamlarda "o ne bee!!" diye ağzımı ayırarak gülen ben okul projemde restaurant yaparken Öz'ün tavsiyesiyle bir kaç bölüm izlerim diyerek kendimi içinde bulduğum batak.
Bu arada arkadaşlar, gerçekten bu adamlar bu işi çok ciddiye alıyor. Dizilerdeki mekanlar ve giyimler inanılmaz özenli ve bence ufuk açıcı.
Renkler, çekim kalitesi vs. beni tatmin ediyor. Oyunculuklar ve senaryo için aynı şeyi söyliyimiyciimmm.
Hello My Twenties
İzlediğim K-dramalardan biri. Genellikle tek sezon ve 12 ila 24 bölüm arasında değişen bu dizilerin içinden sektördeki nadir 2.sezonu olan diziyi bulup başlamışım. Sarmazsa bırakırım dedim ama bi' şekilde izleniyor. Konusu ev arkadaşı olan, geçmişleri ve karakterleri birbirinden farklı 5 kızın yaşamları ve hepsinin gizemli geçmişinin tek tek çözümlenmesi. Zaten diziye devam etme isteği de bu gizemi çözme merakından geliyor. Biraz önce iddia ettiğim aşırı güzel mekanlar ve renkler bu dizide ortalama seviyede.
Bojack Horseman
Gayretle başladığım fakat aynı gayretle devam edemediğim, arada izlediğim yetişkinler için çizgi dizi.
Bojack bebeyim silkelen, kişne ve kendine gel demek istiyorsunuz izlerken.
Love Death & Robots
İzlerken Black Mirror geliyor akıllara. Kısa kısa birbirinden bağımsız bölümlere sahip dizi animasyon dizi. Beğendim, farklı.
That 70's Show
Yemek yerken ev arkideşimle izleriz arada. Gamga izlerken görüp başladım. Güzel komik 90'larda çekilen 70'leri anlatan sitcom.
Final Table
Çoook çok iyiydi. Ülkelerinde aşırı başarılı, bazıları Michelin Yıldızı almış büyük şeflerin yarıştığı aşırı kaliteli bir yemek yarışması. İzlerken acıkılan, bütün haramları- günahları bir kenara bırakıp "bana da ver kurban olam" diye ağlayarak izlemelik bir şeyler işte.
Versace
Gamga ile bugün izlemeye başladık 2.bölümün ortasındayız. Gamga bensiz izlerse onu durduramam, ben onsuz açıp izlemem, birlikte izlemek için gideri var. Gianni Versacenin ölümünün incelendiği dizi. Glee'deki Blaine karakteri bu dizide ödül almış falan. Gerçekten başarılı.
Dünyanın En Sıra Dışı Evleri
Arada açıp açıp izliyorum. Gözüm gönlüm açılıyor.
Aaa az daha unutuyorum. Bu ara Gamgayla film ekiminde bilet bulamayıp izleyemediğimiz her şeyi izlemeye yemin ettik ve Kanyonda gece sinemasına dadandık.
Bu yazım da aldı başını gidiyor farkında mısınız...
Bi kahve molası mı versek??
--MOLAMIZ BİTTİYSE--
İzlediğimiz filmlere geçeyim. Detaya girmeyeceğim, birazdan aşağıda bahsedeceğim bütün filmlere kefilim izleyin, izlettirin!!
Van gogh: Sonsuzluğun Kapısında
Güzeldi. Bir kısmını Van Gogh'un gözünden, bir kısmını da -bence- Vincent Van Gogh'un içinde var olduğunu hissettiği kişinin gözünden izliyoruz. Umarım spoiler olmamıştır bu. Bu arada van Gogh hakkında izlediğimiz 2.filmdi kendisi. Diğeri de ölümünden sonrayı konu alan ressamın çizgi karakteriyle çizilmiş bir animasyon filmdi. O da güzeldi.
Kefernahum
Voaaavvv!! Ef sa ne! Etkisinden hala çıkamadığım film. Ailesini dava eden bir çocuk hakkında çarpıcı bir film. Savaşa, fakirliğe, mülteciliğe, çarpık düzene doğduktan çok kısa süre içinde büyümek zorunda kalan bir çocuğun gözünden bakacaksınız. Onunla ağlayıp onunla acı acı güleceksiniz. Kesinlikle izlenmeli. Hayatımda izlediğim en etkileyici film diyebilirim.
Sarayın Gözdesi
Oscarlı denmese acaba oscar almış mı demeyeceğiniz bir film. Güzeldi, oyunculuklar ve konu izletti ama sanırım Kefernahum benim çıtamı çok yükseklere çekti. Savaş zamanı İngiltere Kraliçesi, kraliçenin metresi ve metresinin işe aldığı akrabası arasında geçenleri izledik. o Abigail yok mu Abigailll....
Yeşil Rehber
Number two! Bir İtalyan Amerikan şoför ile siyahi bir müzisyen işverenin yolculuğunu konu alıyor. Yeşil rehber orjinal adıyla "Green Book" siyahi olmanın şimdikinden çok daha zor olduğu zamanlarda yolculuk sırasında güvenli yol ve konaklama yerleri hakkında yazılmış bir rehber kitap. Kahramanlarımız bu kitabın eşliğinde 2 aylık bir yolculuğa çıkıyor ve birbirlerine birçok farkındalık katıyorlar bu yolculukta. İzlenmeli.
Mirai
Son gittiğimiz anime film. Hoştu. Mimar babanın tasarladığı ev farklı ve güzel bir detaydı. 4 yaşındaki çılgın bir çocuğun kardeşinin doğması üzerine yaşadığı travmaların ve yalnız kalışının hayal gücüyle birleşimini izledik. Bir Miyazaki değildi ancak güzeldi.
NE İÇİYORUM?
Caffé Latte (Direkt Latte yazmadım çünküm geçenlerde "Latte süt demek bi kereee şunu doğru söyleyin yeaa" diye ağzını yaya yaya yazılmış bir tweet gördüm n'olacaksa Latte diyince al yazdım işte! Sanki normalde süt yerine "latte" diyoruz ülkecek. Neyse. Gereksiz atar.)
Hatta doğrusu Caffe Latte Machiato imiş biraz önce öğrendim. Geçenlerde birinin dediğini duyup içimden dalga geçmiştim ALLAHTAN İÇİMDENDİ...
Ice Americano
(Çünküü yaz geliyor... Gelecek.. Gelmelii...)
Gamganın hazırladığı her türlü smothie
Favorim ananas limon kivi elma. İçine bazen de chia koyuyor. Her şeyi güzel yaptığı gibi bunda da başarılı.Filtre kahve
Ofiste ekipcek yemekhanenin çamur kahvesine diss atıp kendi filtre kahve makinemizi aldık. O gün bu gündür günde 3-4 bardak gidiyor.Ve SU
Haftaiçi çalışma saatleri içerisinde sağlıklı beslenmeye çalışma çabalarında olduğum için bir buçuk litreye yakın içiyorum. Haftasonu su içmeme izni veriyorum sonra kendime.Benim "ne okuyorum/ne dinliyorum/ne izliyorum/ne içiyorum" um bu kadar. Umarım sonuna kadar bir solukta okursunuz. Ve umarım sadece 1 defa kahve molası vermişsinizdir..
Teşekkürlerimi sunar yazıma burada son veririm kardeşlerim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder