21 Mayıs 2020 Perşembe

---RENKLER- FIRÇALAR- ÇİZİMLER- FALANLAR----

Helloo... Ben tükendim ha.

Ailenizin içmimarı N online.

Dün -10 nisan- neler oldu ya? Sokağa çıkma yasağımsı bir şeyler oldu ve insanlar deli deli oldular. Tamam kıtlık, darbe vs. görmüş bir milletiz, bi panik yaşanabilir. Ama sokağa dökülen nesil ne darbeyi ne kıtlığı ne de savaşı görmüş nesildi. Gençler yaşlılardan daha korkutucu.

Yukarıdaki yazıya başladığımda 11 nisanmış. Bugün 27si. Başladığın işi bitirmekte N gibi ol...

-GereklibirPS- 21 mayıstan bildiriyorum. bu yazımda medineye varamıyorum...



Renkler, fırçalar demişim... Karantina başlangıcında herkes gibi ben de voaav evdeyiz, birsürü vakit! spor da yapıcam, resim de yapıcam, kitap da okicammm diyordum. İnsan her şeye hemen adapte oluyormuş, haftasonları da dahil günüm nasıl geçiyor hiçbir fikrim yok. Toplasan bir-iki kere sıkılmışımdır. Onda da yapacak bir şey bulamamaktan değil, yapmam gerekenleri yapmak istemediğim için böyle bir ruh haline girmiştim. Evet, başlarda bir gaz bir heyecan suluboya yapmaya başladım. Kendim için 1-bir- evet bir adet bir şey çizdim ve hiç motive olamadım. Sonra dedim ki sevdiklerime bir şeyler çizeyim, hem mutlu etmek mutlu eder hem de aktivite! Çizdim bir şeyler... Sürekli arkadaşlarımdan siparişler aldım vs.. Sonra bu da bi' iş gibi gelmeye başladı. Bildiğin mesai gibi başına oturuyorum, bitirmeliyim diyorum, beklenti karşılama çabasına giriyorum, stresleniyorum... (OF ADIMI VİRGÜL DİYE DEĞİŞTİRECEĞİM..) Neticesinde kendime itiraf edemesem de bıraktım suluboyayı.. Her gün bardağıma suyumu dolduruyorum ekipmanımı hazırlıyorum ve her gün fırçam boyaya değmeden başından kalkıyorum.

Sonra efendim.. Kitap okuyayım dedim.. Zaten halihazırda okuduğum ve asla bitiremediğim bir kitap var: KAYIP ZAMANIN İZİNDE- SWANNLARIN TARAFI.
Proustcuğum.. Kıymetlimiz.. Napıyosunuz aq... (Asla küfretmem normalde, şuanda da küfretmedim bu bir kalıp! İçimden bile küfretmedim YEMİN EDERİM BÜYÜK AVA.)
Kesinlikle okumam gerek diye gördüğüm bir seri olduğu için kendimi zorluyorum fakat kitabın bir sayfası iki çoook uzun cümleden oluşuyor ve 20 sayfa boyunca genellikle sadece bir haletiruhiyeden bahsediliyor.
Virgüller... Noktalı virgüller... Parantezler.... Adını bilmediğim ama benim de sıkça yaptığım -şu var ya- -şu- ondan bol bol... Zaten dikkatimi vermekte çok zorlanıyorum cümlenin ucu kaçıp duruyor. Ben de cümlenin ortasında aniden makineye çamaşır atmam gerektiğine karar verip başından kalkıyorum kitabın. Gerçi cümlenin başı mı ortası mı sonu mu asla anlamıyorsunuz okurken. Şimdi bu kitabı okumuş olanlar "Bu kız da hayatında hiç kitap okumamış heralde acemi yazzzıııık" diyebilir. Hayır efendim okudum. Kütüphanelerce değil ama kendimizce okuduk biz de... Proust kıymetli ve zor bir yazar ve ilk defa kendisini okumaya çalışıyorum. Geçen gün arkadaşım -ona B diyeceğim.- Murakami okurken -1Q84- karakterin her gün günde 20 sayfa Kayıp Zamanın İzinde okuması hakkındaki kısımdan bahsetti. Okurken aklına ben gelmişim. "Sen de denesene bunu" dedi. Aa dedim okuyayım harika fikir! Zamanında 1Q84'ü okurken bir yandan Proust okumuyordum ve "20 sayfa mı?" demiştim içimden sayıyı az bularak. Şimdi de "20 sayfa mı??!!" diyorum dışımdan, deneyip başaramayarak. Şaka şaka o kadar da değil. İstikrar önemliymiş ve kitabın son 10 sayfası falan kaldı BİTİYOR!! Sonra hemen arkasından ikinci kitap olan ÇİÇEK AÇMIŞ GENÇ KIZLARIN GÖLGESİNDE'yi okumaya başlayacağım ki kendimi bu circledan çıkarmayayım, ne kadar sürerse sürsün hayatıma ikinci kitabı almalıyım. Sonra üç, dört, beş, altı, yedi..... Ömrüm yettiğince okumayı planlıyorum :)
Bu arada Swanncığımın aşkını, manitasının bir bakışı üzerine içinden sayfalarca çıkamadığı zihin akışını okumak dışında da okumaya çalışıyorum. Araya sürekli başka kitaplar giriyor-çıkıyor..

Bu süreçte H.G. Wells Zaman Makinesi'ni okudum. İnce bir kitap ve inanılmaz akıcı. Wells zaten bilimkurguda effssooo ve distopyada da tabi..
George Orwell ortaokuldayken onun okuduğu okulun müdürüymüş Wells..
Thomas Huxley'den de biyoloji dersi almış üniversitede.
Thomas Huxley de Darwinin kankisi, Aldous Huxley'in de dedesi.
Böyle zincirleme ilişkiler birleşince ben de kendimi biraz ondan biraz bundan okurken buluyorum ve hatta kendimi onların sofrasına oturmuş, masada konuşulanları takip etmeye çalışırken başı dönmüş uzak akraba gibi hissediyorum bazen..

Aslında bu karantinada yarım bıraktıklarımı tamamlama, kendime yeni ve faydalı alışkanlıklar edindirme gibi kendimden gizli yürüttüğüm birkaç amacım vardı. Kendimle konuşup, olayı büyütüp, sonra yine yarım bırakmaktan korkuyordum. Olayı büyütmeden de yarım bırakıyormuşum.

MİNİ İTİRAF.. Covid-19 ölüm ve enfekte insan sayısı düşüşe geçti, bu kesinlikle harika bir haber. Ama beni gittikçe daha çok endişelendiriyor bu durum. "Haydi ofise dönüyoruz." cümlesini duymaya hazır değilim henüz. Aynadaki yansımama bakıp "Haydi çöp atıyoruz" cümlesini bile dillendirmiyorken.
Düşününce canım o kadar mı kıymetli? yoooo... aslında biraz kıymetli tamam ama ölmekten korkuyor değilim. Sadece böyle ölmek. Ne bileyim çok iş. Hayatımın film şeridi gibi uzun uzun gözlerimin önünden geçmesini istemem. ÇAT! bir anda ölmeyi kim istemez.


GELELİM ASIL KONUMUZA..
Asıl konumuz yok...

Okuduğunuz için teşekkürüm, minnettarım, büyük fanınızım...



















1 yorum:

  1. yürekleri ferahlatan bir yazı olmuş adeta, güldürürken düşündürdün yine nida hoca reis <3

    YanıtlaSil