11 Haziran 2022 Cumartesi

N YİRMİLİ YAŞLARINA VEDA MI EDİYOR?



Vov. Bu günü yaşayacağımı hiç hayal etmezdim. Genel olarak hayaller kuran biri değilim ama insan bir gün 29 olacağım yirmili yaşlarımın da sonunu yaşayacağım diye düşünmezmiş hiç. Düşünüyorum ben diyen de en adi yalancı köpek ya da mazoşist bir manyaktır. İnsan bunu kendine neden yapsın ki çünkü.

29 yaşım, kadıköydeki bir oyun salonunda bowling ve diğer bütün makina oyunlarını delicesine oynayıp, eve geldiğimde giysilerimi önceki günlerde odamın zemininde oluşturduğum kıyafet yığına fırlatıp atıp, yarı uykulu Gamgamla yarın hatırlamayacağı sohbetler edip, kedimi dokuz canından birini aldığıma emin olduğum bir sıkıştırmayla sevip, sevgili Öz'üm ve kardeşimin iyi ki doğdun tebriklerini kabul edip, makyajımı temizleyip kucağımda kedimle yatağımda yatarken geldi.

Kalbim kırık ama itiraf etmem gerekirse. Solak olmama rağmen karpal tünel sendromumun ilerlemesi yüzünden sağ elimle oynadığım bowlinge, yarın ve muhtemelen önümüzdeki bilmem kaç gün daha işe gidecek olmama, bir parça seratonin salgılayayım diye tüm gün midemi bulandıran ortasından kırarak yarısını içtiğim ilaca, şakaklarımdaki beyazlara çok kırgınım...

Bir yandan da minnettarım itiraf etmem gerekirse. 20li yaşlarıma veda etmeden-son düzlükte de olsa- kendim için yaptığım bir iyilik hatta belki de ilk iyilik olan ve ne zamana kadar sürecek olursa olsun o adımı atıp terapi sürecine başlamış olan kendime, hayatımdaki bütün güzel şeylerde yanımda olan ve yaşadığımız bütün güzelliklere vesile olan ve beni ben yapan Gamgamın varlığına, Mofuşuma, yanında huzurlu hissettiğim dostlarıma, bana "iyi ki varım ve buradayım" dedirten herkese-her yere-ve her şeye, sevdiğim işi yapıyor olmama, evime, kitaplarıma, ayakkabılarıma, pinballa ve glutensiz kurabiyelere minnettarım....

28 yaşımı kutladığımız gün dilediğim tek dileği -evimizi- yaşıyor olmanın motivasyonuyla bu yıl da tek bir şey diledim "dövmem güzel olsun "

Doğru okudunuz dostiler, N dövme dövdürecek koluna. Hatta bu yazıyı yayınladığım sırada yaptırmış olursam güncellerim burayı. Milyonlarca şeyi beğenen bir insan olarak hayatında bu kadar kalıcı bir değişiklik yapıyor olmak gerçekten şov benim için. Pişman olmamak için düşünmemeye çalışıyorum, düşündüğüm sıralarda da bu gerçekten yaşanacak mı gerçekliği gelmediği için keriz stresi yaşıyorum resmen. Sonu nasıl olursa olsun bu olay gerçekleşecek ve ben kötü olursa "yirmili yaşlarımın hatası" diyebileceğim. Bu son şansım.

DÖVDÜRÜP GELDİM!!

Kolumda ve bileğimde varlıklarına hemen alıştığım iki dövme var inanabiliyor musunuz??? Birisi "Maneki Neko" yani "Şans Kedisi" diğeri Gamganın da benim de sol el bileğimize yaptırdığımız "Lades kemiği"




Dövme yaptırma konusu bizim için hayatımızda hep açık bir sekmeydi, pinterestimizde pano, instagram kaydedilenlerimizde bir klasördü ve sonunda ben ani bir atakla DOĞUM GÜNÜMDE ŞANS KEDİSİ İSTİYORUM dedim.

Her yıl biblosunu almak istediğimiz ama bir türlü istediğimiz gibisini bulamadığımız, içerisinde şans kedisi olan kafelere gidip çalsak mı diye düşündüğümüz bir objeydi bizim için bu minnoş. Baktık istediğimiz gibi olmuyor ale terbiyemiz hırsızlığa izin vermiyor, ülke ekonomimiz uzak doğuya gidip orjinalini almayı hayallerde bırakıyor en güzeli hep benimle olmasının bir yolunu bulmak oldu. Bu atağım Gamgamın da desteğiyle büyüyüp gerçekleşti ve Burcu Erim'den randevu aldım. Kendisi aynı zamanda beinm tam zamanlı fangirllüğünü yaptığım Can Temizin eşi oluyor. Çok tatlı bir studioları var ve işleri, kalemi, çizgisi benim isteklerimle de uyuşuyor. Doğum günümde ofisten izin alarak hoplaya zıplaya dövmemi yaptırmaya gittim ben de sonuç olarak.

Bu arada ben hiçbir zaman dünyada en çok istediğim şeye sahip olmak üzere bile olsam içimdeki BU İŞTE Bİ ENAYİLİK VAAAAAĞRRRR diye çığlık atan sesi bir kenara bırakıp anın tadını çıkaramam. Bu duyguyu yine yaşadım yalan değil. 8 haziranda dayanamayıp Burcu'ya mail attım ve çizimi istedim, gönderdi, revizeler yaptık, finalledik. Son düzlüğe girdiğim netleştikten sonra ciddi bir düşüş yaşayıp olmayacak galiba istediğim gibi ya da ben bunu gerçekten istiyor muyum ki diye düşünmeye başladım. Neden kedi yani? Gerçekten mi? Bu kadar istiyor muyum bunu? Benimle şans kedisinin ne alakası var? Milyonlarca sevdiğim başka şey içinden ilk akla geleni mi yaptırıyorum? diye bir sürü soru doluştu beynime. Sonra parmağımı dudaklarımın üstüne bastırıp şişşşhhhh diyerek kendimi köşeye sıkıştırıp susturdum. ÖNEMİ YOK. BUNU İSTİYORSUN!

Ve 9 haziranda, yani doğum günümde saat üçteki randevuma yarım saat erken gittim- ki ben her yere geç kalırım-. Gamga da üçü biraz geçiyordu geldiğinde. Geldiğinde beni stresten çenem yerlerde, asla susamayan ve ağzından çıkanı kulağı duıymayan biri olarak buldu. Burcu hiç konuşmuyordu ve bu benim çenemin daha da düşmesi için yeterli bir sebep oldu. Ne anlattım, o ne cevaplar verdi ya da cevap verdi mi hiçbir fikrim yok. Gamganın gelişiyle durum benim için daha kolay bir hale geldi. Yaklaşık iki saat süren işlem boyunca o kadar mutluydum ki, ilk defa bir adımı bu kadar huzurla ve o anın içinde olarak attığımı hissettim. Çünkü ben bu kadar ekstrem duygular yaşadığımda kendime o kadar yabancılaşıyorum ki başı sonu olmuyor o anların benim için. Anı yaşamamın en büyük sebeplerinden biri derime batıp çıkan minik iğneler ve Gamganın başımda gözünü dikmiş bana bakıyor olması da olabilir tabi. Her anını çok sevdim bu işin, insanlar neden ilk dövmeden sonra duramıyor onu da anladım o gün. Hatta hemen arkasından Gamganın ilk benim ikinci dövmem olan Lades Kemiği dövmemizi de yaptırdık. O da çok tatlı oldu ve bizim için çok anlamlı bir hatıra oldu.

O kadar çok "AN" dedim ki yolsa ben 29 yaşımda "anda kal" perisine mi dönüşüyorum? sanmıyorum....

Dövme doğum günümün büyük olayıydı doğru ama doğum günüm sadece bundan ibaret değildi. Sevdiklerimin bana olan sevgilerini her zaman hissetmeye çalışıyorum, bazen karanlık duygulara kapılıp neden sevsinler ki beni diye düşünsem bile öyle olmadığına kendimi ikna etmem gerekiyor. Fakat doğum günleri insanların minik dünyalarının onların çevresinde döndüğünü hissettiği sayılı günlerden biri ve ben her yıl bana gösterilen bu sevgi gösterisinden içten içe rahatsız oluyordum. Hep bu ilgiyi haketmediğimi ve karşılığını veremeyeceğimi düşündüğüm, o an kendimi o ortamdan çok uzakta hissettiğim ve kendime yabancılaştığım zamanlardan biriyle benim için doğum günlerim. Bu yıl bu duyguyu geride bıraktığımın gururla farkına vardım. Hatta bana yöneltilen ilgiyi o kadar doğal bir şekilde karşıladım ki bir hafta öncesinden doğum günümden bahsetmeye başladım ve her günün keyfini çıkardım. Sevdiklerimin benim için çabalamasını keyifle izledim ve kendimi bu ilgi karşısında paniklememiş aksine mutlu hissettim.

Ofiste mutlu yaşlar dileklerini içten sarılmalarla, güzel hediyelerle kutladık. Pandamız, Özümüz ve Gamgamızın varlığına şükrettik. Keşşşke Öz de burda olsa dediğimiz yetişkin işi bir doğum günü yemeği yedik. Ailemden güzel mesajlar aldım, görüntülü konuştuk. Tiktokta bir videoya dahil oldum, hepsi eğlenceliydi.

Bütün bunlar yaşandı ve çok güzeldi ve bugün 11 haziranda (evet ne var Öz'e gününde doğum günü yazısı yazması için hayatı dar edip kendim üç gündür bir türlü yazımı bitirememiş olabilirim. ne var. ne...) benim için büyük, insanlığın pek de umrunda olmayacak bir adım attım ve bir iş görüşmesi yaptım. Hafta içi görüşeceğiz ve ben galiba bu bağlanma problemimden ve hayatımın kontrolünü kaybetmiş olmaktan kurtulabilecek miyim göreceğiz.... Parayı veren düdüğü çalar.....

Yaşadığım yaşı ve kısmetse yaşayacağım yaşı değerlendirmek istiyorum şimdi müsadenizle.

Blogdaki son yazımın yine doğum günü yazısı olması gerçeği bu hakkı bana veriyor diye düşünüyorum açıkçası.

28 bol bol ağladığım (avm foodcourtunda bile hıçkırıklarla) ama kendimi tanımaya başladığım, Gamgayla birlikte yaşamaya başlamamızı da içinde barındıran, geneline baktığımda çok da kötü anmayacağım bir yaş oldu benim için. Oysa ki 28 yaş, bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi tınısını sevmediğim ve gerçekten yetişkinliğe geçmek zorunda olduğumu hissettirdiği için yaşamaya hevesim olmadığını düşündüğüm bir yaştı. Yaşarken fena olmadığın için teşekkürler 28. Vedalaşma vakti.

Hoşgeldin 29!

Başlar başlamaz bir hoşuma gittin... Asal sayı olman, otuza bir kala olman güzel. Yaşadıkça güzelleşecek misin göreceğiz. Bu yaşın pastanın üzerindeki kirazı bizim yurtdışına taşınmamız olurdu sanırım. O da yaşayıp göreceklerlerimiz içinde yerini almıştır umarım....

Daha önceki bir kaç yazımda da yaptığım gibi minik bir ne dinliyorum, ne okuyorum, ne içiyorum, ne yiyorum(evet...), ne izliyorum eki yazmak istiyorum. Hürriyet kelebek eki gibi düşünün.

-Ne dinliyorum?




ve tam gaz poscast dinliyorum tabi ki. Rabarba, Meksika Açmazı, O tarz mı, Podcastia döne döne dinlediklerim arasında.


-Ne okuyorum?

Bay Less- Andrew Sean Greer.
Eğlenceli ve üzücü bir kitap, 2018 Pulitzer ödüllü. Amazonda karşıma çıkınca alıp ertesi gün gelir gelmez halihazırda okumaya çalıştığım Saatleri Ayarlama Enstitüsünü hızla bir kenara bırakıp okuduğum kitap. Güzel. Gidiyor. Bittiğinde bi Murakami patlatma zamanı geldi gibi hissediyorum.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü- Ahmet Hamdi Tanpınar
Başlanan ama bitmeyen kitaplar mezarlığına bir taş daha. Keyifli aslında neden böyle oldu bilmiyorum. Türk yazarları okurken kısa öyküler değilseb hep bir tükenmişliğe kapılıyorum. Bildik ya da tahmin edilebilir hayatlar bir süre sonra ilgimin dağılmasına sebep oluyor olabilir.


-Ne içiyorum?

Arkadaşlar, su. Ben su içmeye başladım. İçimdeki yangın bir adet Ritalin içmemle baş gösterdi ve su içtikçe de sönecek gibi değil. İçtikçe de içesi geliyor insanın bu mereti........ Aniden çişim gelmese daha samimi bir ilişkimiz olacak ama vücudumun bu talebinden memnunum açıkçası. Su susamadan içilmiyor biliyor musunuz? (canım babannemin "iyi yiyeceksin ki su içeceksin" lafına sadece benim anlayacağım bir gönderme.)


-Ne yiyorum?

Midem bulanıyor genelde. İştahımdan bir şey kaybetmesem de yemeğin ortasında duraksamama sebep olan bir bulantım var. Bu sekmeye yazacak bir şeyim yokmuş....

Bu gün sosisli yedik güzeldi.. Dolu görünsün diye yazabileceğim tek şey bu. Teşekkürler.


-Ne izliyorum?

Bu ay Mubinin hakkını verdik diyebilirim -1 film izledik-

Bu ay sinemanın da hakkını verdik diyebilirim -1 filme gittik-

Mubiden "Dünyanın en kötü insanı"nı izledik. Güzeldi. İzleyin. Ne diyeyim.

Sinemada ise "Her Şey Her Yerde Aynı Anda" izledik. İzleyin. İzlettirin.

Bir de Banana Fish izlicez bugün. Gamga izledi sanırım ama benimle tekrar izleyecek olması onun bileceği iş. ARO AŞKO LUVYU.


YAZIM BİTTİ. Biz şimdi bi mahallemizde yürüyüşe çıkalım. Canımız mahallemiz.




Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Herkese benden doğum günü pastamdan bir dilim...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder