10 Ekim 2016 Pazartesi

Merhabaa “kızlar ve erkekler”

Gamga bu girişi görünce direk anlayacak kimin yazdığını.. Ama siz anlamadınız tabii. Bendeniz Gamga’ nın biricik ablası “Büyükava”.. Neymiş bu Büyükava diye soracak olursanız, Büyük hala anlamına gelmekte olup bana bu isim Gamga’ ya Gamga ismini veren muhteşem varlık biricik yeğenimiz Nil tarafından verilmiştir. (Kendisi başlı başına bir yazı konusudur) Peki, ben neden buradayım? Çünkü bugün benim bilekswan’ ımın doğum günüsü çocuklaaaaaaarrrrrrr! Gerçekten şu an kalkıp halay çekmemem için bana bir neden söyleyin! Kamoooooonnnn…. Artık kocaman bir genç hanımefendi olmasına rağmen benim için ne ifade ettiğini, ona beslediğim duyguları anlatmak isterim ama korkarım deli ve ya sapık olduğumu düşünürsünüz. Size Gamga’ nın çocukluğundan anlatmaya başlayacağım ama sonuçta her şeyi anlatmayacağım, kardeşim olduğundan mütevellit imajını sarsmak istemiyorum..(Yalan söylüyordu)

Buradaki diğer yazılardan onun ne kadar harika bir çocuk olduğunu anlamışsınızdır. Öyle, o gerçekten harika bir çocuk. Benden duymuş olmayın ama bu harikalık genlerden geliyormuş, ablası da öyleymiş. Hatta şimdi diş telleri de çıkınca iyice ablasına benzediğini falan söylüyorlar... Neyse çocuklar bu harika çocuk hayatıma 11 Ekim 1993 günü girdi. Ben o zaman henüz 3 yaşındaydım ama beni öyle küçümsemeyin. Biz biraz tuhaf çocuklarız.2,5 yaşlarıma kadar yaşanan olayları bir film sahnesi gibi hatırlayıp, dekor detaylarına kadar size anlatabilir hatta çizebilirim de. Beni o yaşlarımdan beri görmeyen hısım akrabayı görünce tanıyorum ve insanlarda mavi ekranlar oluşuyor. Şşşhhh sakin olun İşte bu da harikalığımın bir parçası.. İşte ben de ilk başlarda her çocuk gibi belli başlı kıskançlık krizleri yaşamıştım, ama benden büyük bir de ağabeyim olduğu için dikkatimi dağıtacak çok unsur vardı, belki de ondandır sonrasında ben bu küçük hanımı hiç ama hiç kıskanmadım. Artık o benimdi sonsuza kadar çünküü
Annemiz çalıştığı için öğle arasında eve gelene kadar ona ben bakardım. Bakıyorum dediysek ben de çocuk olduğumdan şöyle bir bakım oluyor: Kapıyı dinlerdim okulun zili çalacak mı anne babamız eve gelecek mi diye.. Ama bu kaygıları abla kişisi tek başına yaşayıp küçük kardeşe hissettirmeyecek ( bu aynı zamanda ablalığın en temel vazifesi) , zil sesi duyulana kadar onu oyalamak oyunlar oynatmak, uyurken nefes alıyor mu diye kontrol etmek başlıca aktivitelerimdi. Hala kontrol ederim uyurken nefes alıyor mu, düzenli alıyor mu diye, elimde değil.. Kendileri bir sessiz çığlık gibi esmer, ürkek ve narin çünküsüüü.. Hikaye ve masal uydurmakta tabii artık başka boyutlara geçmiştim. Belki de ondandır Gamga’ da ki bu fantastik merakı.. İşin ilginç yanı ne anlatsam inanırdı, masumiyetinden mi yoksa bana güveninden mi bilmiyorum ama o eski halinden eser yok şimdi :D ya bana güvenmiyor ya da artık küçük bir şeytan olduğundan :D Aslında masumiyetini ailesi yüzünden yitirdi. Çünkü sonsuza dek onu şımartırdık, kedi köpek gibi abimle birbirimizi yerdik ama asla ona zarar vermezdik. Abimiz harçlıklarıyla sadece Gamga’ ya hediyeler alırdı.. Hmmmm bunu hatırladığım iyi oldu. İntikaaaaaaaaaaaammmmmmm (soğuk yenen bir yemektir).. Hem de ikisinden de.. (Hiç kıskanmadığımı önceki paragrafta belirtmiştim.. sadece adalet istiyorum) Konuya dönersek bizim minnoş son derece kaprisli bir “hanım efendi” idi. Asla pantolon ve eşofmandan başka bir şey giymeyen benden sonra annemin hayalindeki tatlı ve güzel kız çocuğu işte.. renk renk şekil şukul elbiseler etekler efendimm… Kibar kibar hareketler, düğünlerde oynamalar ahahaha :D özür dilerim bunu söylemesem olmazdı :D Hemen toparlıyorum, öyle güzeldi ki fındık, fotoğrafçıya gider vesikalık çektirirdik, Gamga’ nın resimleri fotoğrafçının duvarlarını, vitrinini filan süslerdi (kalp) Ta ki ilkokula başlayana kadar.. Sonra her şey değişmeye başladı. Bizimkisi kaprisli hanımefendilikten okulun ağassılığına kadar terfii etti. Buradaki payımı söylemeden geçemeyeceğim, okulun büyük sınıfında ablası vardı, ablasının peşindeki çocukları muma çevirirdi, getir götür, şuradan atla zıpla derken artık herhalde annemiz de pes etti, ya da umudunu kesti ve bizi ikiz gibi hatta üçüz gibi( üçüncümüz abimiz) giydirmeye başladı.. İşte sonsuza kadar özgürlüüükkkk….. İlk başlarda okul, mahalle gibi muhtelif yerlerde başına belalar açıp birilerini dövmeme sebep oldu. (sorry) ama daha sonra kendi işini kendi halletmeye başladı. Bu ara hiçbir zaman iyi bir öğrenci olmamıştır. Ödevlerden kaçmak için katekülle çevirmek kıvrak zekasını bu levıllara kadar çıkardı. Her ne kadar beni uğraştırsa da onunla öyle özel bir anım var ki, dis iz dı best. Okumayı öğrenmesi aşamasında çok uğraşmıştım ben de onunla terlemiştim. . İlk kelimesini okuduğu an unutulmazdı…. “ ül-ker” (okuduğu ilk kelime :d)  Bir akşam misafirliğe giderken trafik ışıklarında durmuştuk. Yanımızda bir kamyon durmuştu ve kasası turuncuydu. Üstünde kırmızı ile yazan kelimeyi okudu ve şu an sanki oradayım :d haydin eller havaya…
İşte, eğer Ablaysanız aynı zamanda annesinizdir, öğretmensinizdir, bodyguardtsınızdır, avukatsınızdır, sırdaşsınızdır (bunlar öyle okunduğu gibi romantik şeyler değil pratikte).,
Ama ama ama Bebeyimm şu anda telefonda bana “Sen olmasan bu günlere gelemezdim!“ dediii .. Kim kimin doğum gününü kutluyor belli değil :D (yo yoo hiç romantik değil, ağlamıyorum zaten… ) An itibari ile doğum günüsü başladığı için aramıştım da bunlar oldu :İşte böyle de yaşama sevinci işte, bir “Eblee” deyişi var, sanırsın dünyada başka abla yok. Oysa ki ben buraya kirli çamaşırlarını sermeye gelmiştim, nasıl da yumuşadım :D  Zaten yumuşamak için yazıya başlamam yetmişti. Çünkü Kendisini çok ama çok özlediğim için (10 saat önce birlikteydik). Fakat İşte böyle çocuklar, kendisine öyle çok bayılıyorum ki (şu an biraz şuraya bayılacağım)(inecek var, müsaade eder misniz??)
Peki neden mi bayılıyorum; dünyanın en karizmatik kızı en kuul çocuğu olduğu için mi? Akıllı bilmiş bilmiş konuşmaları olduğu için mi? Beş karış suratla gezse de canı biraz eğlenmek istiyor diye insanları hunharca güldürdüğü için mi? Elinden elektirik, bilgisayar, tesisat gibi her iş geldiği içiin mi? Taş gibi görüntüsünün ardında (taş = hot) yatan o merhamet dolu kalbi yüzünden mi? Sahip olduğu aşırı yeteneklerden mi? Harika pankek yaptığı için mi? Bana harçlıklarını biriktirip kendi boyundan büyük hediyeler aldığı için mi( bunu sadece küçükken yapardı) (bu maddeyi yeniden değerlendireceğim) ve daha sayabileceğim bir çok neden var ama bunların birinin  neden olduğunu sanmıyorum.. Bilmiyorum neden, ama ıssız bir adaya düşsem onu da yanımda düşürürdüm, ya da o düşse gider onu bulurdum. Çünkü o benim yaşamak için ihtiyaç duyduğum şey, yaşama sevincim. Benin ona ihtiyacım hep olacak ve ben varken de o hiçbir şeye ihtiyaç duymayacak. Ve o girdiğini iddia ettiği depresyondan çıkacak…. Cancağızım bu ne keder, bu ne iç çekiş? Sen ki özgürlük kadar güzelsin, sevgi kadar özgür. O güzel başını uzat göklere, gül güneşlere gül :*
Kızlar ve erkekleeeer bunu nasıl yaptığımı bilmiyorum ama laf buralara gelmişken artık diğer maceralarımızı yazmak için bir sonraki doğum gününde görüşürüz, bellllkiiii…..
Sevgilerle,
Büyükava…

2 yorum:

  1. Ooo konuk yazar. Bu blogun bu kana ihtiyacı vardı! Bu arada hatırlarsınız büyükava benim aylarca chai tea latte içme sebebimdir. Ay lab yu büyükava ♥

    ^^Öz

    YanıtlaSil
  2. Bu yürekleri ısıtıcı, kalpleri yumuşatıcı adeta bir milka ineği yazının şerefine hakkında kısmında küçük bir değişiklik yapma kararı aldım. EBLEE ♡♡♡

    YanıtlaSil