12 Kasım 2023 Pazar

30 Olmak? Kilo vermek? Van'da bir sene daha? Tofu?

        Selamlar, kaptan pilot Öz konuşuyor.

        Bloga o kadar zamandır uğramıyorum ve o kadar uzun zamandır aklıma gelmiyor ki, senelerdir yazdığım iyi ki doğdum serisini yazmadığımı fark etmedim bile. (Yalan, yazmamak için kaçtım. Kendim yazmadığım için N'i de darlayıp yazdıramadım.)

        Son yazmamın üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen tüm hayatım yön değiştirdi desem yeridir. Öncelikle bir güzel haberle başlayalım. Doğum günümden sonra 30 yaşımın şerefine kendime doğum günü hediyesi olarak tüp mide ameliyatı ve kilo verme sürecine girdim. Doğum günü yazısının gelmemesinin en büyük nedeni de budur aslında. 18 Haziran'da İstanbul'a döndüm ve 19 Haziran'da ameliyat oldum, doğal olarak ne doğum günü kutlamaya ne de başka bir şeye halim yoktu. Neyse efenim bu ameliyat sürecimi elbette Gamga ve N'in evinde geçirdim ve prensesler gibi bakıldım. O günden beri de 24 kilo verdim ve vermeye de devam ediyorum. 
       
         Şimdi de bir kötü haber. Bu sene doğu görevim bitti ve tayin hakkım doğdu. Ama bizden önce hem depremzede öğretmenlere iki tayin yapıldı hem de seçim vaadi olan ve çok güzel okullar açılan bir ilk atama yapıldı. Bu nedenle önümüze açılan tayin listesi son yılların en bombok tayin listesiydi. Yine de yazılacak yerler vardı, onları yazdım. Ama tabi puanım çok düşük olduğu için hiçbiri gelmedi ve Van'da bir seneye daha mahkum edildim.

         Ve sırada tekrar iyi haber. Tüm depresyonumla Van'a dönmüş kendimi oradan oraya savuruyorken Gamga ve N bir avmde ölmek üzere olan bir kedi buldular. Neyse benim minnak kalplilerim hemen veterinere götürüp tedavisine başladılar. Bebeğimiz bir ay veterinerde iyileşmek için elinden geleni yaptı ve iyileşti. Bu süreçte Gamga ve N sahiplendirmek için ellerinden geleni yapsalar da yavrumuza bir yuva bulamadılar. (ÇÜNKÜ KADERİNDE BEN VARDIM.) Neyse artık veterinerden çıkmalı ve bir yuvaya gitmeli ya da sokağa dönmeliydi. Sonra ben N'e "neredeyse ben Van'dan gelip alacağım" şeklinde yol yaptım ama çok mantıksızdı. Sürekli seyahat ediyordum ve zor bir hayatı olacaktı. Ama sonradan tek çaresi sokak ya da ben olunca Gamga, N ve ben bir facetime görüşmesi yaptık ve Tofu'şumu gidip almam için tüm planlamalar yapıldı. Veee İstanbul'a gidip Tofu'yu alıp evimize getirdim. Bambaşka bir hayat açıldı önümde. İnanılmaz bir şey, onsuz zamanım nasıl geçiyormuş inanın bilmiyorum. (ŞU AN YANIMDA UYUYOR VE KAFASINI ISIRMAMAK İÇİN KENDİMİ ZOR TUTUYORUM.)

          

30 yaşımda hayatımı devam ettirmemi sağlayan güzel kızıma ve güzel kızımla yollarımızı kesiştiren Gamga ve N'e minnettarım. Sizi seviyorum güzellikler <3

9 Mayıs 2023 Salı

KAYIP

 


Başlık o kadar derin ki benim için altını doldurmakta çok zorlanacağımı hissederek yazacağım yazımın devamını. 

(Belki silerim bu girişi)

Başarısız girişimden de tahmin edeceğiniz gibi ben N. 

Kaybolansa Karabüşümüz. 

Hayatımdaki ilk kaybım değil ama canımı en çok acıtan kayıp olabilir sarı gözlü 3kilo 100 gramlık fip hastası kara kedimiz Karabük. İlk kez bir canlının sorumluluğunu bu kadar üzerimde hissettim ve ne kadar yürekten dilersem dileyeyim, o ne kadar direnirse dirensin bu hastalığa onu yaşatamadık... Tam oldu bu sefer iyileşti derken, onunla ilgili gelecek planları yapmanın stresi içine girmişken geldi haberi. Geleceğe anı olması için -unutacağımı sanmasam da- insan unutur sonuçta diyerek birazcık Karabüşten bahsetmek istedim.

Veterinerin asla adını kabullenmek istemeyip her seferinde farklı bir isimle bahsettiği Karamürsel ya da Karagül ya da Karagümrük... Gamganın Karabük Sarıgözü, babamın Karadutu, ofisteki bazı arkadaşların Karamiki, benim Karabüküm ya da karabüşüm. Hepimiz şekilci ve ırkçıyız hemen ortaya çıktığı üzere ama bu konuyu kara karga minvalinde atlatmamızı dilerim. 

Bu kara leydimiz geçen yıl ofise dadanmış tek dişi kırık, ağzını açıp miyavlasa da sesi çıkmayan, kulağının duymadığına inandığımız, hep ağzı ve burnu akan, soğuk günlerde kafasını ofis camına dayayıp minik kara burnuyla sıcak nefesiyle ofis camına minik buhar izler bırakan bir kedi. Her gün gelir bir kap mamasını dişleri kesmediği için diliyle ağzına götürüp tek seferde yutmak suretiyle büyük bir iştahla yiyip biraz da kendini sevdirdikten sonra giderdi. Sonra bir ara ortadan kayboldu ve ben öldüğüne neredeyse emindim. Sürekli kafamda senaryolar kurup "zaten kulağı da duymuyor kesin araba çarptı" "bir yerde sıkışıp kaldı sesi çıkmıyor miyavlayamadı" diye hayatımdaki herkesi darlamaya başlamıştım. Ne kadar süre geçti şimdi hatırlayamıyorum, çünkü insan ne kadar unutmam da dese hayatın akışına kapılıp gündelik dertlerinin peşine düşüyor. 


Bir gün çıkıp geldi ama Karabük. Tanıyamadım başta çok zayıflamıştı. Sokak hali aç kaldı kesin diye düşündüm hemen mama verdim, aynı iştahla yedi. Ertesi gün yine geldi. Ertesi gün de. Artık tekrar aramızdaydı. Ama ağzı burnu eskisine göre daha sümüklüydü, geçer dedim geçmedi. Bir gün ayağını yaralayıp geldi kan bulaşıyordu bastığı yere. Tuttuğumuz gibi veterinere götürdük antibiyotiklerini oldu, testlerini yaptırdı, röntgeniydi muayenesiydi taş gibi diyerek ayrıldık ordan. Bu olaydan sadece iki ay sonra Karabük şimdiye kadar görmediğimiz bir perişanlıkta geldi kapımıza. Tekrar tuttuğumuz gibi veterinere götürdük ve malesef bu sefer test sonuçları iyi değildi. "Fip" yüksek ihtimalle dedi veteriner ve acilen tedaviye başladık. Paralar topladık, ruhsatsız ilaçlar peşine düştük, yeter ki iyi olsun diye her denileni yapmaya hazırdık.

Ama ikinci gün ilkinden de beterdi.

Üçüncü gün daha kötü.

Dördüncü gün toparlanıyor galiba dedik. Veteriner belli olmaz umutlanmayın dedi.

Beşinci gün herkesin yüzü gülüyordu.

Altıncı gün Karabükün sağır ve dilsiz olmadığı ortaya çıktı, ağzındaki yaralar iyileştikçe bize güzel sesini bahşetmişti.

Yedinci gün serumu çıktı enjeksiyon ilacı bıraktı ama kapsül tedavisi devam ediyordu.

 Sekizinci, dokuzuncu, onuncu gün beni karabüke yuva bulma stresi sarmaya başlamıştı.

Onbirinci gün haberi geldi. Karabük mamasını yedikten sonra aniden kriz geçirmiş, yoğun bakımla normalize etmişlerdi ama çok geçmeden yinelemiş ve onu kaybetmiştik.

Hiç kimseyi hiçbir şeyi düşünmeden ağladım.

Sadece ağladım.

Titreyerek ağladım.

Durup durup ağladım.

Sigara içerek ağladım.

Sandviçimi yerken ağladım.

Metroda ağladım.

Ofiste sevmediğim insanların omzunda ağladım.

Psikoloğumun karşısında ağladım. Uyudum uykumdan uyanıp yine ağladım. 

Ağlamak yetmiyordu.

Hayatın haksızlığını düşünüp Karabükün yaşayamadığı ömrü düşünüp gamganın kollarında ağladım.

Taziyeleri kabul ettim.

Karabükün tedavisi için en az benim kadar uğraşan arkadaşlarımla sarılıp ağladık.

Bütün bu süreçte Karabükün vasisi olduğumu daha çok anladım. Benden soruluyordu o. Onun yokluğunda da benim nasıl olduğum soruluyordu bana. Düşününce hüzünlü bir mutluluk veriyor bu. Bir canın sorumluluğu bendeydi. Yetmedi gücüm tutamadım hayatta ama yaptım elimden geleni biliyorum. Daha çok gelseydi onu da yapardım biliyorum. Sadece 11 günlük mücadelesiyle bile kalbimin çok kıymetli bir yerine gururla yerleşti minicik bedeniyle. Ölü bedenini görmek dehşet verir sandım ama o an onu sadece öpmek istedim, bir kere daha ben dokunur dokunmaz mırlasın istedim. Şimdi kabullendim. O artık yok. Onun gibi binlerce kedi var ama. Güzel bir hayatı hakeden binlerce ihtiyaç sahibi kedi. Bir o kadar da iyi insan olduğuna inanıyorum. İnanmak istiyorum.

Ben o gün yaşadığım acıyı da unuturum biliyorum. Buna programlanmışız, kötüyü sil, acıyı unut, sadece yaşamaya devam et. Ama unutmak istemiyorum. O masum sarı gözlerini unutmak istemiyorum. Unutmamak için de yazmaktan başka çarem yok. 

Seni hep seveceğim Karabük. 

11 Haziran 2022 Cumartesi

N YİRMİLİ YAŞLARINA VEDA MI EDİYOR?



Vov. Bu günü yaşayacağımı hiç hayal etmezdim. Genel olarak hayaller kuran biri değilim ama insan bir gün 29 olacağım yirmili yaşlarımın da sonunu yaşayacağım diye düşünmezmiş hiç. Düşünüyorum ben diyen de en adi yalancı köpek ya da mazoşist bir manyaktır. İnsan bunu kendine neden yapsın ki çünkü.

29 yaşım, kadıköydeki bir oyun salonunda bowling ve diğer bütün makina oyunlarını delicesine oynayıp, eve geldiğimde giysilerimi önceki günlerde odamın zemininde oluşturduğum kıyafet yığına fırlatıp atıp, yarı uykulu Gamgamla yarın hatırlamayacağı sohbetler edip, kedimi dokuz canından birini aldığıma emin olduğum bir sıkıştırmayla sevip, sevgili Öz'üm ve kardeşimin iyi ki doğdun tebriklerini kabul edip, makyajımı temizleyip kucağımda kedimle yatağımda yatarken geldi.

Kalbim kırık ama itiraf etmem gerekirse. Solak olmama rağmen karpal tünel sendromumun ilerlemesi yüzünden sağ elimle oynadığım bowlinge, yarın ve muhtemelen önümüzdeki bilmem kaç gün daha işe gidecek olmama, bir parça seratonin salgılayayım diye tüm gün midemi bulandıran ortasından kırarak yarısını içtiğim ilaca, şakaklarımdaki beyazlara çok kırgınım...

Bir yandan da minnettarım itiraf etmem gerekirse. 20li yaşlarıma veda etmeden-son düzlükte de olsa- kendim için yaptığım bir iyilik hatta belki de ilk iyilik olan ve ne zamana kadar sürecek olursa olsun o adımı atıp terapi sürecine başlamış olan kendime, hayatımdaki bütün güzel şeylerde yanımda olan ve yaşadığımız bütün güzelliklere vesile olan ve beni ben yapan Gamgamın varlığına, Mofuşuma, yanında huzurlu hissettiğim dostlarıma, bana "iyi ki varım ve buradayım" dedirten herkese-her yere-ve her şeye, sevdiğim işi yapıyor olmama, evime, kitaplarıma, ayakkabılarıma, pinballa ve glutensiz kurabiyelere minnettarım....

28 yaşımı kutladığımız gün dilediğim tek dileği -evimizi- yaşıyor olmanın motivasyonuyla bu yıl da tek bir şey diledim "dövmem güzel olsun "

Doğru okudunuz dostiler, N dövme dövdürecek koluna. Hatta bu yazıyı yayınladığım sırada yaptırmış olursam güncellerim burayı. Milyonlarca şeyi beğenen bir insan olarak hayatında bu kadar kalıcı bir değişiklik yapıyor olmak gerçekten şov benim için. Pişman olmamak için düşünmemeye çalışıyorum, düşündüğüm sıralarda da bu gerçekten yaşanacak mı gerçekliği gelmediği için keriz stresi yaşıyorum resmen. Sonu nasıl olursa olsun bu olay gerçekleşecek ve ben kötü olursa "yirmili yaşlarımın hatası" diyebileceğim. Bu son şansım.

DÖVDÜRÜP GELDİM!!

Kolumda ve bileğimde varlıklarına hemen alıştığım iki dövme var inanabiliyor musunuz??? Birisi "Maneki Neko" yani "Şans Kedisi" diğeri Gamganın da benim de sol el bileğimize yaptırdığımız "Lades kemiği"


2 Haziran 2022 Perşembe

İyi ki doğdum #7, gördün mü bak 29 oldum!

 Really? 

Gerçekten bu yazıyı 7 yıldır mı yazıyorum? Gerçekten 29 mu oldum? Üzerimdeki bu şoku atlatamıyorum. Ekibin en yaşlısı olarak başta 29’a biraz sinirlensem de girince alıştım yeaaağğ. Eski doğum günü yazılarımı okudum da geçen sene kendimi yetişkin olarak hissediyorum demişim, bir sene sonrasında ise kendimi yaşlı gibi hissediyorum dostlarım. 

Yerlere tüküresim, olur olmadık yerlerde gaz çıkarasım, toplu taşımada gençlere psikolojik baskı yaparak yerlerine oturasım, aşşşşırıııı sesli boğazımı temizleyesim, sürekli ‘Türkiye’de herkes fakirim diyor ama herkesin elinde son model telefon var’ diye yakınasım geliyor. Kısacası yaşlıların SIRF BİZDEN DAHA ÇOK YAŞADILAR DİYE kendilerinde hak gördükleri tüm iğrençlikler sanki benim de hakkımmış gibi hissetmeye başladım.

Ama arkadaşlar siz de hak verin lütfen. Öğretmenlik özlük haklarında bile doğuda geçirilen 2 senenin 3 seneye denk geldiğini biliyor muydunuz? Vallahi götümden uydurmuyorum. Neyse sonuç olarak beyle beyle yaşlandım.

21 Haziran 2021 Pazartesi

İyi ki doğdum #6, gördün mü bak 28 oldum! / İnanılmaz geç gelen doğum günü yazısı

 Herkese mer - ha - baaa !!!

    İnanılmaz geç geldiği için kankilerimin beni pıçaklayacağı doğum günü yazıma hoş geldiniz. Artık 28 yaşındayım yaa inanamıyorum. Bir yaşlı hissediyorum kendimi ki sormayın. Bu seneden önceki tüm doğum günlerim aman kutlayalım coşkulu olalım modundayken bu sene nedense o kadar önemli gelmedi. Neden olduğunu anlayamadım gerçekten. İlk defa arkadaşlarımdan uzak olduğumdan olabilir, artık çok yaşlandığımdan olabilir :), o gün bitmek bilmeyen bir toplantıyla geçtiği için olabilir bilemiyorum. Hepsi toplandığında çokta büyük bir gün gibi gelmedi bana.

Gerçi bu sebeplerin arasında bana en çok koyan canparelerimden uzak olmak sanırım. Tüm arkadaşlarım arasında doğum gününe en çok önem veren, özenle kutlansın isteyen benken bu sene anladım ki tamamen arkadaşlarımla ve ne olursa olsun mutlu olduğum içinmiş bu özen. Ha derseniz Öz Van'da tek başına mısın bir tane bile arkadaşın yok mu da bizi böyle depresyona sokuyorsun? Elbette var. Hem de gerçekten çok sevdiğim aile gibi gördüğüm insanlar var. Ama sanki doğum günleri benimle İstanbul'da bıraktığım sevdiklerimin özeliymiş gibi geldi hep. Doğum günümü söylemedim buradakilere. Hatta yakın olduğunu hatırlayıp soranlar oldu daha var falan diyip geçiştirdim. Bir de çok yoğun ve toplantılı bir gündü hiç hiç hiç uğraşmak istemedim açıkçası. 

14 Haziran 2021 Pazartesi

Şimdi mikrofon halktan birinde: Buyur N!

 Kendime spesifik laf soktum. Fark ettiniz mi? 

Bu yazıma da buraları ne kadar da boşladığımdan bahsetme klişesiyle başlamayacağım. Hemen konuya girmek istiyorum -ya da konulardan birine- ;

Biraz önce şahsıma aşı çıktığını öğrenmiş bulunmaktayım dostlaarrrr!!! 


Yirmi sekiz yaşımın bana hadi sana bir kıyak geçeyim deme şekli mi derken benimle birlikte hatırı sayılır bir çoğunluğa daha aşı çıktığını öğrendim. Teşekkürler canım ülkem herkese aynı anda aşı tanımlarsan senin tırt sistemine nasıl giriş yapacağız biz??? Zaten kanlı bıçaklı olduğum Vodafone internetiyle yeri geliyor speedteste bile giremiyorum bir de milyonlarla yarışıp aşı randevusu almam gerekiyor şimdi. Vodefone internet başarısızlığına da ayrıca değineceğim.....

Gelelim yazımın asıl sebebine. 

WOW 28 ha!

29 Kasım 2020 Pazar

Ne değişti? 1 yıl 1 ay 23 gün...

Selamlar, kaptan pilot Öz konuşuyor.

1 ay 23 gün geç kaldım bu yazıya... Aslına bakarsanız taşındıktan sonra tam 1 yıl dolunca yazacaktım, yani 6 Ekim'de. Ama şartlar yüzünden başlayıp başlayıp yarım bıraktım hep. Ama şimdi buradayım. Hazırım...

Yazı olumlu mu olacak olumsuz mu bilemiyorum açıkçası. Ben de bitince çıkacak sonucu çok merak ediyorum. Tam 1 yıl 1 ay 23 gün önce Van'a taşındım. (Şehrin ismini ilk kez veriyorum sanırım.) Bu sürecin 5 ay kadarında burada değildim ama sonuç olarak nerede yaşıyorsun sorusuna Van cevabı vereli geçen süre budur. 

Tüm ailemi, arkadaşlarımı, eşyalarımın çoğunu, alışkanlıklarımı, sevdiğim mekanları, İstanbul'u arkamda bırakıp Van'a taşındım. Başlarda inanılmaz zordu. Ayda bir ya İstanbul'a gittim ya yanıma biri geldi. Başka türlü dayanamazdım. Bir şehirde yapayalnız kalmak, kimseyi tanımamak başına bir şey gelse kimi arayacağını bilmemek o kadar zordu ki. Zamanla burada da sevdiğim insanlar, sevdiğim mekanlar, yeni alışkanlıklar, yeni eşyalar edindim. Zamanla burada da kendimi rahat hissetmeye başladım. Zamanla İstanbul'dan Van'a döndüğümde havalimanından eve gelirken ağlamak yerine yemeğe nereye kimle gitsem diye düşünmeye başladım. Ne olursa olsun kesin olan tek bir şey var, değiştim!

22 Ekim 2020 Perşembe

Yapayalnız son 2 ayımda nefret ettiklerim. 10 maddede benimle tiksinin!

    Ulan Öz yine kin kustuğun bir yazıyla mı geldin utanmadan dediğinizi duyar gibiyim. Ama heyhat be dostlar, hayat işte.

Biliyorsunuz okullarımız kısmi açıldı, açılmadığında bile öğretmenler çağırıldığı için ben mecburen 1700 km ötedeki evime döndüm Ağustos ortasında. O dönemden beri de il dışına çıkmam yasak olduğu için ufaktan kafa yemeli zamanlar geçiriyorum. Sizin anlayacağınız yaşlı ve huysuz bir nine gibiyim. İşime gidip geliyorum ve kalan zamanımda görüntülü telefon konuşmaları yapıp ona buna söyleniyorum. Sadece elimde örgüm eksik yani bir örgüm olsa neslimin Vasfiye teyzesi olacağım. 

Neyse efenim haliyle benim tiksindiğim eşyalar, insanlar ve durumlar arttığı için dedim bunu yazayım bloga da belki içim soğur. Benimle hazırlanın videolarına rakip olacak benimle tiksinin yazıma hazırsanız başlıyoruzzzzzzzzz!!!!!!!!!!!!

10 Ağustos 2020 Pazartesi

Amatör Ressamdan Suluboyaya Giriş 101

Selamlar, selamlar. Kaptan pilot Öz konuşuyor. 
Ahh ahh konu başlığını görenler beni linçlemek isterlerse çok haklılar. Zira daha iki önceki yazımda 'suluboyaya neden başlayayım yeaa, N yapıyor işte ne güzel' diyerekten ahkam kesmiştim. Nasıl da tükürdüğümü yaladım görüyor musunuz dostlar! Ama bir bilseniz ne masum düşüncelerle nasıl bir naiflikle başladım ben bu sevdaya… Vallahi alnımdan bile öpersiniz. 

Öyleyse size bu işlere nasıl bulaştığımdan bahsederek başlayayım bu yazıya. Bir gün ben sevgili N’e aralıksız bir şekilde beğendiğim suluboya çalışmalarını gönderiyordum. ‘’Bunu bana yap köpeğin olayım, bunu bana yap yollarına halı diye sereyim kendimi, noooolluuuuuurrr’’ diye kuzumu darlarken ona da bir sinir gelmiş olacak ki ‘neden hep ben yapıyorum kardeşim, neden bir kere de sen bir şey yapmıyor ve bana hediye etmiyorsun’ diye atarlandı. O an benim beynimde bir ampul yandı. Bu konuşma Mayıs başı gibi yapıldı ve N’in doğum günü ne zaman dersiniz? BİR AY SONRA! Sonra ben dedim ‘ulan Öz, ayağına fırsat geldi’. N’e alacağımız hediyenin yanında el emeğim olan bir şeyler ekleme düşüncesi beni çıldırttı. Tabi o zamanlar suluboyayı bir ay içinde inanılmaz prof olacağım bir şey olarak görüyordum. Ahhh hayaller ahhh… 

Neyse efendim kararımı verdim. Ama şöyle bir sıkıntı var ki kaliteli suluboya malzemesi denilen şey epey pahalı. Ben de bu hobiyi yapabilecek miyim, sevecek miyim bilemediğimden büyük bir bütçe ayırmalı mıyım bilemedim. Sonra okuduğum birkaç blogda bunu düşünmeyin ve elinizde ne varsa başlayın dendiğinden bundan vazgeçtim ama elimdeki suluboyayı bulamadım. Yani o sırada bulamadım, suluboyayı ilerlettikten sonra buldum ama artık benim için gereksizdi. Onu da bırakayım yine de,  Renart'ın 12'li suluboyası.

18 Haziran 2020 Perşembe

Harry Potter Kitaplarında Olan Ama Filmlerinde Olmayan, Benim de 'ULAN BUNU FİLME NEDEN KOYMADINIZ!' dediğim 7 madde (Çünkü 7 en sihirli sayıdır)

   Selamlar herkese, kaptan pilot Öz konuşuyor.

   Acayip dırdır yapmaya geldim dostlar. Gerçekten benim dırdırımı dinlemeye mecaliniz yoksa şu an yazıyı kapatıp ayrılabilirsiniz buradan. Çünkü çooooooook uzun söyleneceğim.

   İlk olarak inat edip neden 7 maddeye indirdim diye kendime söyleneceğim izninizle. Sadece üç buçuk dakika düşünerek 11 tane filmde olmayan olaya sinirlenmişken durdurdum kendimi. Şimdi bunları nasıl yediye indireceğim diye saçlarımı yoluyorum. Bu arada 'ulan kadın nasıl hatırladın bu kadar şeyi' diyecekseniz demeyin. Ben son 2 yıldır aralıklarla kitapları baştan satın aldım (sadece kütüphanemde bulunsun diye) ve satın aldıkça da dayanamayıp baştan okudum seriyi. O nedenle küllenmiş nefretim tekrar alevlendi. He zaten ganiöz üçlüsünde absürt şeyleri 855 sene sonra hatırlamamla bilinirim o ayrı.

Evet dostlarım yazıya başlamamın üzerinden saatler geçti ve ben sonunda 7 maddeye indirebildim. Kitaptaki sıralamaya göre gideceğim.

1. Neville - Harry Bağlantısı

Kitaplara göre gideceğim deyip anında caymama kaç puan? Yok yok caymadım, sadece bence bu her şeyin başlangıcı. O yüzden bir numaraya ekledim. İlk olarak Harry neden seçilmiş kişiydi, buradan başlayalım. Kehaneti hepimiz hatırlıyoruz ama sadece filmi izleyenler sadece sonunu biliyor. Aslında kehanet şöyle;

10 Haziran 2020 Çarşamba

İnanır mısınız, bir alışveriş yazısı ! / Sonunda Kalimba Aldım

       Selamlar, selamlar. Kaptan pilot Öz konuşuyor.
Gerçi başlık bas bas bağırıyor bu yazının yazarı Öz diye ama ben yine de bildireyim istedim. Başlık eski okuyucularımızın (Gamga, N ve büyükava :D) gözlerini yaşartabilir. Zamanında sürekli alışveriş yazısı yazan ben arada bir farklı yazı yazdığımda başlığına 'inanır mısınız bir alışveriş yazısı değil' yazmıştım. Bu da uzun süredir alışveriş yazısı yazmadığım için buraya cuk oturdu bence.

Ayy konudan konuya geçicem yine saçma sapan ama bloggerın tasarımı değişmiş. O kadar değişik geliyor ki bana ne nerede hiç bulamıyorum. Elim alışmış eskisine her şeyi eski yerinde arıyorum :)

Neler aldım kısmına geçmeden önce neden aldım kısmını açıklamak istiyorum.  Biliyorsunuz tüm dünyayı şer dalgası korona sarınca ben 1650 km ötedeki evimden sevdiklerimin yanına gelmiştim. Ama bu geliş maalesef tahmin edilenden çok daha uzun sürünce ben öylece kalakaldım. Tamam az kıyafetle idare edelim ama dostlar ben geldiğimden beri mevsim değişti. Benim geldiğim bavulda kazak vardı ya polar pijama altı vardı düşünün yani. Eh iki haftalığına geliyorum onda da kullanmam diye ne makyaj malzemesi, ne doğru düzgün bakım ürünü, ne lens ne solüsyon kısacası hiçbir şey getirmemişim. Aldığım çoğu şeyi alma nedenim bu ama bir kısmını da korona yüzünden girdiğimiz bu karantinada vaktim olduğunda ölümüne sıkıldığım için aldığım da doğrudur.
Kıyafet boyutuna girmeyeceğim yoksa çoook uzun olacak. Bazı ıvır zıvırları da atabilirim henüz bilemiyorum, bazı şeyleri yazı ilerledikçe keşfedeceğiz :D Ama kıyafet boyutunda da aşağı yukarı 10 t-shirt 10 alt ev pijaması, taytı ve şortu, bir iki üst de dışarıda giymeye aldım. İşin komik yanı bazı işler yüzünden geri dönmem gerebilir ve  bu kıyafet masrafına bir tık boşuna girmiş olabilirim. Ama neyse aldım artık pişman olmak için çok geç.